2011 -2012 Eğitim Öğretim Yılına başlarken geçmişe dönüp hataları görmeli ve eksikliklerin giderilmesi için şapkayı önümüze koyup bir kez daha düşünmeliyiz.
2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı Başladı. Okulların açılmasına çok az bir zaman kaldı. Yeni Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer DİNÇER bakanlık koltuğundaki icraatlarına hızlı başladı. Ak parti iktidarının yapısal değişiklikler ve bakanlık bürokrasisinde çok etkili olamadığı Milli Eğitim Bakanlığında yeni bakanla birlikte ustalık döneminde olacak değişikliklerin sinyalini de almaya başladık.
İcracı bakanlıklar ve iktidarın en başarılı bakanlıkları olan, Ulaştırma ve Sağlık Bakanlıkları gibi her gün yeni proje ve dev yatırımların açıklandığı bir bakanlık olma yolunda MEB de hızla ilerliyor. Bu aralar Milli Eğitim Bakanlığı da sık sık medya gündemine gelmeye başladı. Bunlar güzel şeyler tabiki de. Ancak proje açıklamanın yanında hayata geçirilen projelerde etkili bir şekilde denetim mekanizması işletilmeli, vatandaşımız da bilinçlendirilmelidir.
Cumhuriyet tarihinde bütçeden fazla pay alan Milli Eğitim Bakanlığı devasa bir camia. Ve bu büyük camianın büyük sorunları hala devam ediyor.
Bu sorunları benim tekrar yazmam malumun ilanından başka bir şey olmayacaktır elbette. Ancak maksadımız bu sorunlarla birlikte çözümün üretilmesine de yardımcı olmaktır.
Bu aralar hangi idareci ile konuşsam dertli, Bir dokun bin ah işit. "Bu okulun bir çok ihtiyacı var, çalışanı var, sigortası var" diyerek kayıt parası alamamaktan dert yanıyorlar. Hatta bu serzenişlerinin yanında, kayıt esnasında hala vatandaştan para da istemek zorunda hissediyorlar kendilerini.
Haksızlar mı? Elbette hayır. Evet haklılar. Okullardaki kırtasiye, çalışan masrafları, yakıt ihtiyacı, temizlik oldukça önemli konular. Bu konuda gönderilen ödenekler çok kısıtlı ve yetersiz.
Velilerin ve idarecilerin en hassas oldukları konu temizlik. Yalnız temizlik yapacak eleman ihtiyacı birçok okulda maalesef oldukça fazla. Bu ihtiyacın giderilmesi konusunda MEB maalesef duyarsız davranmakta ve topu İl ve ilçelerdeki mülki amirlere atmakta ve sosyal yardımlaşma vakıflarından tahsis edilecek 6 ay süreli hizmetlilerle bu işi gördürmeye çalışmaktadır.
Birçok okulda memur bulunmamaktadır. Binlerce idareci okul idare etmenin yanında öğretmenlik, mutemetlik, memurluk, hizmetli , kaloriferci, temizlikçi gibi ünvanlı işleri de tek başına maalesef yapmaktadır. Hizmetli tutsa ücreti, sigortası bir yığın para. Sigortasını yaptırmasa suç. Para var mı? Yok. Okul aile birliklerinin hali ortada.
İdarecilerin çoğu öğrenci işleri ile, okul verimliliğini arttırmakla uğraşmak bir yana dursun , resmi yazışmalar ve yazılara cevap yazmakla mesailerini tamamlamaktadırlar.
Peki bu kadar sorunla bu idareciler nasıl başa çıkacaklar? Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ömer DİNÇER�in deyimiyle, bu sorunlar para toplanmayarak çözülecekse 2011-2012 eğitim öğretim yılında Anadolu�da birçok okulu tebdil-i kıyafet gezmesini öneririm. Bu sorunlar para toplanarak da çözülemiyor , toplanmayarak da. Sorun temelde çözülmelidir. Öğretmenlik mesleğini yeterince fedakarlık göstererek yapan öğretmen ve idarecilerden görevleri olmayan şeyleri yapmaları beklenmemelidir.
Sayın DİNÇER; bir an önce Okullardaki hizmetli ve memur eksiklerini tespit ettirip bu ihtiyaçları gidermeli , pansuman tedbirler yerine yarayı tamamen sıhhatine kavuşturmalıdır.
Bir diğer husus ise yönetmelikle de karar altına alınan okul sınıf mevcutları. En fazla 23 kişilik sınıflar. İlk bakışta kulağa hoş geliyor. Özellikle büyükşehirlerde. Her il ve ilçede sınıf mevcut sayıları okullardan istenmesine, istatistikler tutulmasına ve bu rakamlar sayın bakanın masasına kadar gitmesine rağmen ortaya çıkan tablo nedir? Birçok büyükşehirde il ve ilçe merkezlerinde en az 45 � en fazla 70 kişilik sınıflar. Vicdanımı sızlatan bir durum bu. İdareciler buna hiçbir şey yapamıyor. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi ile okullar belirlenmesine belirleniyor ancak bu sistemin okul kontenjanı gibi bir derdi yok. Adresini değiştiren herkesi belli bir okula atıyor. Sonra da sınıflar kalaba diye şikayet ediyoruz. Bu durum kanayan bir yara halini almıştır.
Fatih projesi bu yıl hayata geçiyor ve şu an ihale hazırlıkları yapılıyor. 8.1 milyar dolar gibi büyük bir rakam söz konusu. Bu yıl 5. ve 9. Sınıflarda akıllı bilgisayarlar dağıtılacak. Elbette olsun. Kesinlikle karşı değilim. Akıllı tahtalar da olsun, her sınıfta en son teknoloji ile ders işlensin, çocuklarımız teknolojiyi de , teknolojiyi kullanmayı da, yabancı dili öğrensin hem de birkaç tane; ancak 50-60 kişilik sınıflarda bu nasıl mümkün olacak? Ya da mümkün oldurulmaya çalışılırsa bu iş sadece göz boyamaktan başka bir şey olmayacak mı?
Derslik ihtiyacı çok fazla. Tabi öğretmen ihtiyacı da. Bu konuda, Ak Parti iktidarı döneminde, çok büyük adımlar atılmasına rağmen, büyükşehirlerde malesef ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu konuda ekim ayında TBMM de ilk sıralarda gündeme gelecek olan devletin elinde okul arazisi olarak imar edildiği halde kamulaştırılması yapılmamış yaklaşık 35 milyar tl değerindeki vatandaşa ait arazileri derhal kamulaştırması yapılmalı ve ihtiyaç olan yeni, modern okul binaları tesis edilmelidir. Bu konuda büyükşehirlere , başta da İstanbul olmak üzere öncelik verilmelidir. Sayın Bakanımızın bu konuya dikkatini çekmek isterim. Çünkü mevcut arazileri imar tadilatı ile vatandaşa vermek isteyen belediyelere İl ve İlçe MEM ler aracılığıyla Kaymakamlıklar ve valilikler tarafından karşı çıkılmakta, okul arazilerinin kendilerine lazım olduğu söylenmektedir. Ancak aradan yıllar geçtiği halde, bu arazilere ne okul yapılmakta ne de vatandaş bir tasarrufta bulunabilmektedir. Bu konunun ekim ayında mecliste çözülmesi ile birlikte kamulaştırmanın ardından ihtiyaç olan okulların inşaatına bir an önce başlanmalıdır.
Öğretmenlerin ek dersleri konusunda bir türlü yeniden düzenlenemeyen ek ders yönetmeliği var. Bu bir an önce çıkmalıdır. Ek ders ücretleri ya, hatırı sayılır ölçüde arttırılmalıdır; ya da gelir vergisinden muaf olmalıdır. Sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenlerin ek ders adaletsizliği giderilmeli, idarecilerin derse girme zorunluluğu kaldırılmalı ya da gireceklerse ille de bu branşlarındaki dersler değil, okul yönetimi hakkında bir ders olmalıdır. Dini bayram günlerinde ek dersler kesilmemelidir.
Milli Eğitim Bakanlığında etkin denetim şarttır. Yanlış algılamalara neden olmayacak şekilde, projelendirilen ve yatırıma dönüştürülen şeylerin ne derce etkili olduğu konusunda yeteri kadar denetim uygulanmamaktadır. Bu aslında Ülkemizin genel bir sorunu olmakla beraber, yeteri kadar verim alınamayan hususlarda mutlaka denetim mekanizması işletilmelidir. Bu konuda sayın bakanın mevcut öğretmenlerin 3 yılda bir mesleki yeterlilik eğitiminden geçirileceğini açıklamasını önemsiyorum. Çünkü 5 yıl ilköğretimde, 5 yıl da lise de olmak üzere yabancı dil eğitimi alan bir öğrencinin, derste yüksek notlarla başarılı olduğu halde neden İngilizce veya bir başka yabancı dili, meramını anlatacak kadar bile olsa konuşamadıklarının da mutlaka sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda İthal öğretmen diye lanse edilen, Yurt dışından yabancı dil eğitimi için getirilecek öğretmen projesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermekte fayda olduğu kanaatindeyim.
MEB merkez teşkilatında revizyonda geç bile kalınmıştır. Sayın bakanımız bu konuda çalışmalarını başlatmıştır. Bunun yanında rotasyon uygulamasının daha da genişletilerek İlçe Milli Eğitim Müdürlerine ve Şube müdürlerine de bir an önce uygulanması gerekmektedir.
Yeni eğitim öğretim yılının herkese hayırlı olması dileklerimle.
Saygılarımla
Musa KURT
Haberkamu.com Eğitim Editörü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder