1-)Geçici Görevlendirmeler: Adı üstünde geçici
görevlendirme olması gerekirken sürekli görevlendirmeye dönüşmektedir.
Eğitimin kaliteli olması açısından en önemli etkenlerin başında istikrar
ve geleceği öngörebilmek yatar. 2001 yılından beri Şube Müdürlüğü
sınavı yapılmıyor.
Şube Müdürleri içinde başka ile görevlendirilenler, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü gibi başka görevlere görevlendirilenler, görevlendirilenlerin yerine öğretmen veya okul yöneticilerinden görevlendirilenler, boş Şube Müdürlüğü kadrolarına görevlendirilenler ve son olarak da olmayan Şube Müdürlüğü kadrolarına görevlendirilenler gibi çok değişik şekilde yapılan görevlendirmeler Milli Eğitim Bakanlığını Uzun Süreli Geçici Görevlendirme Bakanlığı şekline sokmaktadır. Bakanımız öncelikle bakanlığın personel rejimi politikasını belirlemeli ve eğitimde istikrarı sağlamak adına geçici görevlendirmelerle değil asil, kadrolu bu işi uzun süre yapacağının bilinci ve sorumluluğunu taşıyacak kişilerle eğitimi yönetmelidir. Bakanlık dikey ve katı bürokratik yapısını 652 sayılı KHK ile biraz olsun azalttı. Bununla üst düzey makamları sözleşmeli hale getirdi. Kısacası merkez teşkilat konusundaki personel rejimini ortaya koydu. Şimdi sıra taşra teşkilatı konusunda standartları oluşturmak ve geçici değil asil kişilerle çalışmakta.
Şube Müdürleri içinde başka ile görevlendirilenler, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü gibi başka görevlere görevlendirilenler, görevlendirilenlerin yerine öğretmen veya okul yöneticilerinden görevlendirilenler, boş Şube Müdürlüğü kadrolarına görevlendirilenler ve son olarak da olmayan Şube Müdürlüğü kadrolarına görevlendirilenler gibi çok değişik şekilde yapılan görevlendirmeler Milli Eğitim Bakanlığını Uzun Süreli Geçici Görevlendirme Bakanlığı şekline sokmaktadır. Bakanımız öncelikle bakanlığın personel rejimi politikasını belirlemeli ve eğitimde istikrarı sağlamak adına geçici görevlendirmelerle değil asil, kadrolu bu işi uzun süre yapacağının bilinci ve sorumluluğunu taşıyacak kişilerle eğitimi yönetmelidir. Bakanlık dikey ve katı bürokratik yapısını 652 sayılı KHK ile biraz olsun azalttı. Bununla üst düzey makamları sözleşmeli hale getirdi. Kısacası merkez teşkilat konusundaki personel rejimini ortaya koydu. Şimdi sıra taşra teşkilatı konusunda standartları oluşturmak ve geçici değil asil kişilerle çalışmakta.
Geçici görevlendirmeler konusunda da belli bir standart getirilmelidir.
Kadrolu Şube Müdürü dururken Öğretmen kadrosundaki kişi İlçe Milli
Eğitim Müdürü yapılmakta, Okul Yöneticileri dururken yine Öğretmenden
Şube Müdürü görevlendirmeleri olmaktadır. Kişi kendi görev yerinde
çalışmak yerine asil atanamadığı kendi memleketine görevlendirme olarak
gitmektedir. Bunların bir kısmı iptal edilse de sorun kökünden
çözülmemiş sadece yaraya pansuman yapılmıştır. Asil atama olmadığı
sürece bu sorun bitmez. Görevlendirmelerde Kamu Yararı, Hizmetin Gereği,
Kariyer ve Liyakat gibi ilkeleri esas alınacağına, kişilerin menfaati
ve çevreleri esas alınmaktadır. Bu da çalışanlar arasında huzursuzluk
yaratmakta ve herkes torpille işini görmeye çalışmaktadır. Artık bu
devrin kapanma zamanı gelmiştir. Adama göre iş bulunmamalı işe göre
uygun özellikteki kişi atanmalıdır.
2-)Öğretmen Yetiştirme, Atama ve Yer Değiştirmede Standartlar oluşturulmalı ve uzun dönemli istikrarlı uygulamalar olmalıdır: Veterinerlik
fakültesinden mezun doktor, Tıp fakültesinden mezun avukat, Otobüs
Şoförlüğü mezunu Uçak pilotu hiç gördünüz mü? Bu ülkede Ziraat
Fakültesinden mezun sınıf öğretmenleri, Sosyoloji mezunu Rehber
Öğretmenleri, Fen Edebiyat Fakültesi Fizik bölümü mezunu fizik
öğretmenleri görev yapıyorsa öğretmenlik üniversite mezunu herkesin
yapabileceği joker bir meslek olarak görülüyor demektir. Öncelikle
bakanlık uzun dönemli Öğretmen istihdam politikaları oluşturmalı ve
ihtiyaç duyduğu tüm öğretmenleri Eğitim Fakültelerinden karşılamalıdır.
Bunun içinde yapılması gereken 10 yıllık, 20 yıllık öğretmen ihtiyacı
belirlenmeli ve YÖK ile koordineli bir şekilde Bu ihtiyacı karşılayacak
şekilde Eğitim Fakültelerinde bölüm açmalıdır. Yani önümüzdeki 20 yıl
için bakanlık kaç öğretmen ihtiyacı olacağını öngörüyorsa YÖK de o
sayıda ve branşta öğretmen yetişecek şekilde Eğitim Fakültelerine
öğrenci almalıdır. Bakanlığın büyük enerjisini alan en önemli konulardan
biri olan bir tarafta atanamayan öğretmenler bir tarafta ise bakanlığın
ihtiyaç duyduğu öğretmen sorunu bu şekilde çözülebilir. Kaldı ki
basında çıkan binlerce öğretmen adayı boşta haberleri gerçeği
yansıtmıyor Fen Edebiyat fakültesi mezunu olup parayla satın alınan
formasyon kursları ile öğretmenlik bekleyen fen edebiyat mezunları atama
bekleyen öğretmenlerin içinde yer almamalı. İş kapsamı dar olan Fen
Edebiyat Fakülteleri azaltılarak bunların binaları Eğitim Fakültesine
dönüştürülerek bakanlığın çok ihtiyaç duyduğu Anasınıfı, Rehberlik,
sınıf Öğretmeni gibi bölümlerin sayısı artırılmalıdır. Böylece istihdam
alanı olan bölüme daha çok öğrenci giderken istihdam alanı dar olan
bölüme az öğrenci gidecek ve arz talep dengesi sağlandığı gibi nitelikli
öğretmen yetiştirilerek eğitimde kalite artacaktır.
Diğer önemli konu Bakanlığın Alan/Branş politikası ile bunu
yetiştirecek Bölümlerin birbirinden kopuk olmasıdır. Örnek vermek
gerekirse Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi TTK ya göre İlköğretim ve
ortaöğretimde okutulan ortak dersler arasında yer almaktadır. Bu durumda
buna uygun öğretmen yetiştirilmesi gerekirken uygulama şöyle
olmaktadır: Üniversitelerde İlahiyat Fakültesi mezunları bu alana
atanıyordu. Önce ilahiyat fakülteleri ikiye bölündü. İlahiyat Bölümü ve
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği olarak ve ilahiyat
bölümünün formasyon dersleri tamamen kaldırıldı. İlköğretim ve
ortaöğretimde ortak olan bir ders için başında ilköğretim ifadeli bölüm
açıldı. Daha sonra bu bölüm ilahiyat bünyesinden tamamen alındı Eğitim
Fakültesi bünyesine kondu. Daha sonra adındaki İlköğretim ifadesi
kaldırıldı. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bölümü yapıldı. Bir süre sonra
tekrar İlköğretim ifadesi kondu. Halbuki hepsinde derslerin içeriği aynı
sadece isim değişikliği var. Ve bu şekilde yetişen tüm Öğretmenler aynı
alana atandı: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi. Ve 3 sınıf Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi öğretmeni oldu. 1.sınıf Din Kültürü öğretmenleri
formasyonlu eski ilahiyat fakültesi mezunu olanlar bunlar hem
ilköğretime hem Ortaöğretime hem de İHL’ye atanma hakkına sahip oldular.
2.sınıf Din Kültürü öğretmenleri Eğitim Fakültelerinin Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü mezunları oldu. Bunlara hem
ilköğretime hem de liseye atanma imkanı verildi. 3.Sınıf Din Kültürü
Öğretmenleri de İlahiyat Fakültesi ve Eğitim Fakültesi bünyesindeki
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü mezunları
oldu. Bunlar ise sadece İlköğretimlere atanabiliyor. Ve bu üç sınıf
öğretmenlere göre bu dersin ortak alan olup olmaması değişiyor. 1.sınıf
Din Kültürü öğretmenlerine bu ders ortak olduğu gibi İHL ye de
atanıyorlar. 2.sınıf öğretmenlere ise bu alan yine ortak ama İHL ye
atanamıyorlar. 3.sınıf öğretmenlere göre ise bu alan ortak değil.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir anlayışla öğretmen yetiştirilmez.
Branşa göre öğretmen yetiştirilmesi gerekirken, öğretmene göre branş
yapılıyor. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bunun tek yolu da TTK ve Eğitim
Fakülteleri arasında ortak bir anlayış geliştirilmeli.
Alanları/branşları TTK belirlemeli Eğitim Fakülteleri de bu
alanlara/branşlara göre öğretmen yetiştirmelidir. Yoksa şuan ki gibi
Üniversiteler ayrı telden TTK ayrı telden çalarsa ahenk olmaz.
Bu başlık altındaki üçüncü sorun Öğretmenlerin bölgelere göre
dağılımındaki adaletsizlik. Bu sorunun 4/B gibi politikalarla çözülemez.
Sorunun temelinde yatan esas faktör bölgeler arası ekonomik
gelişmişlik, refah seviyesindeki uçurum ve güvenlik sorunudur. Bu iki
sorun çözülmeden ne kadar kanuni dayatmalarla öğretmenleri bu bölgelere
gönderseniz de ilk fırsatta doğal olarak daha yüksek hayat
standartlarının olduğu bölgelere gidecektir. Ayrıca zorunlu doğu
hizmetine her 10 yılda yapılan aflar öğretmen camiasındaki adalet
duygusunu aşındırmaktadır. Bu iş zoraki yöntemlerle değil teşvik ve
özendirme yöntemleri ise çözülebilir. Kalıcı ve temel çözüm ise
bölgelerarası refah ve gelişmişlik seviyesinin eşitlenmesi ve güvenliğin
sağlanması ile mümkündür.
Dördüncü sorun öğretmen alım zamanlarının ve özür grubu atamalarının
her bakan döneminde değişmesi. Artık bakanlık bu konuda belli bir
standart belirlemeli ve bunu uzun dönemli ve istikrarlı bir şekilde
sürdürmelidir. Önceki bakan döneminde sadece ağustos ayında atama
yapılacak denirken seçim zamanı kendi koyduğu kuralı kendi bozdu. Aynı
şekilde özür grubu atamalar yılda iki kez yapılırken yeni bakan
döneminde sadece yaz ayına indirgendi. Aile bütünlüğünü sağlayamamış
birinden sağlıklı eğitim vermesi beklenemez.
Beşinci sorun Öğretmenlere Rotasyon haberleridir. Bakan bunu geç de
olsa sonradan yalanlamış ama yine de açık kapı bırakmıştır. Her geçen
gün eğitimcilerin kendileri ile ilgili yeni düşünceler duymaları
rahatsızlık yaratmaktadır. Önce öğretmenlerde ek ders kalkacak
öğretmenler 8-17 tam mesai yapacak haberleri ardından her üç yılda bir
öğretmenlere sınav yapılacak haberleri son olarak da bölgeler arası
rotasyon haberleri eğitimcilerin dikkatini dağıtmakta ve eğitimle değil
kendilerine ne olacağıyla ilgilenmelerine neden olmaktadır. Bu anlamda
yapılan açıklamalara dikkat edilmeli ve her düşünce alt yapısı
düşünülmeden hemen kamuoyuna açıklanmamalıdır.
3-)Ek Ders Ücretleri ve Ek Ödeme Oranları Gündemden Düşürülmelidir:
Bakanlık KHK ile merkez teşkilatındaki kadroları azaltsa da maddi
açıdan eskiye oranla çok büyük iyileştirmeler yapmıştır. Ancak şuan
gündemde bakanlığın temel taşı olan öğretmen ücretleri konuşulmuyor uzun
zamandır Şube Müdürleri ve Şeflerin ücretleri konuşuluyor. Özellikle
Şube Müdürlerinin örgütlenip bir dernek çatısı altında toplanıp devamlı
öğretmenlerle kendilerini maddi açıdan kıyaslayıp biz onların üstündeyiz
onlardan fazla ücret almamız gerekir demeleri öğretmenleri rahatsız
etmektedir. Sanki öğretmenler hak ettiklerinden fazla almakta gibi bir
algıya neden olmaktadırlar. Ayrıca verdikleri rakamlar yanlıştır. Kendi
aldıkları parayla , uzman öğretmen olan ve en üst derecedeki eşi
çalışmayan pansiyonlu okul müdürlerini kıyaslamaktadırlar. Bu şekilde
ücret alan öğretmen veya okul yöneticisi sayısı toplam öğretmenlerin
içinde %5 i dahi bulmaz. Ayrıca kendilerinin her 2-3 ayda bir yapılan
MTSK sınavlarından, okullardaki kurs ve seminerlerden vb. diğer
faaliyetlerden aldıkları ücretleri gündeme getirmeyip öğretmenlerin
aldığı en ufak ücreti kendilerinin az ücret aldıkları tezi için
kullanmaları hoş değil etik değildir. Madem öğretmenlik bu kadar
cazipse öğretmenliğe geri dönsünler. Bakanlık da bu anlamda ücret
sorununa kalıcı bir çözüm bulmalıdır.
Aynı şekilde ek ödeme miktarları tüm kesimlerin tepkisini çekmiştir.
Aynı işi yapanların farklı ek ödeme almaları kabul edilemez.
4-)Yönetici Atama Konusunda İstikrarlı, Uzun Dönemli, Hukuki
Alt Yapısı sağlam, objektifliğe ve eşitliğe dayalı Kariyer ve Liyakat
temelli bir mevzuat Ortaya konmalıdır: Neredeyse her
yönetici atama döneminde yer değiştiren yöneticiler farklı hükümlere
göre yer değiştirir hale gelmiştir. Daha yeni değişen yönetmelikte bile
yeni değişiklikler olacağı haberleri yayılmaya başlamıştır. Mevcut
yönetmelik için gündemde olan sıkıntıları maddeler halinde sıralayalım:
a-)652 sayılı KHK ile mevzuata giren sözlü sınav kavramının yönetmelik
değişikliği ile uygulamaya geçileceği söylentileri en az bölgeler arası
rotasyon iddiaları kadar eğitim camiasını rahatsız etmektedir. Bu konuda
daha önce ‘’Yönetici Seçiminde Mülakat Olmalı Mı?’’ yazımızda mülakatın
sakıncalarını belirtmiştik. Kısacası mülakat yönetici atamada 10 yıl 20
yıl geriye gitmekle, eğitimciler arasına siyasi, sendikal fitneler
sokmakla eşdeğerdir. Geçmişten ders çıkarıp geleceği inşa etmeliyiz.
Mülakat kavramının makyajlısı sözlü sınavı gündemden düşürmeliyiz.
b-)Son değişiklikle yönetici atamada getirilen alanı itibarıyla
anabilme şartı bazı sıkıntılar oluşturmaktadır. Bakanlık bu değişikliği
uygulamak istiyorsa alan kavramını yeniden gözden geçirmelidir. Ve
yönetici atamada alana mı yoksa mezun olduğu bölüme göre mi atama
yapılacağını iyi tespit etmesi gerekir. Örnek vermek gerekirse Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi alanı TTK ya göre ilköğretim ve ortaöğretimde
ortak alan olmasına rağmen aynı alandaki bazı öğretmenlere ortak
değildir denilerek aynı alan içinde dahi standart bir uygulama
getirilmemekte bazı yerde alana göre hareket edilmekte bazı yerde mezun
olunan bölüme göre hareket edilmektedir. İlahiyat Fakültesinin
İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği mezunu olan Din
Kültürü Öğretmeni İHL’ye idareci olamıyorken bu dersle birlikte ortak
alanların içinde yer alan Rehberlik, Müzik, Beden Eğitimi, İngilizce
gibi alanların İHL de yönetici olması yanlıştır. Yani bu ortak derslerin
içinde yer alan Din Kültürü öğretmenleri de idareci olabilmelidir. Aynı
şekilde İlahiyat Fakültesi mezunu ifadesinin içinde İlahiyat
Fakültesinin İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği
bölümünün olmadığını söylemek mantıklı ve hukuki değildir. İlahiyat
fakültesi mezunları içinde dahi ayrımcılık yapılırsa alan kavramı çöker.
Öğretmenler alanına göre değerlendirilmelidir. Mezun olduğu bölümü ön
plana çıkarırsanız alanın anlamı kalmaz. Bakanlığın bu konuda bir
standart oluşturması gerekir.
Yine Anaokullarına alan şartı yönetici atamada sıkıntı olmaktadır.
Zaten bu okullara öğretmen bulunamıyorken az sayıdaki öğretmenin de
yönetici olmak zorunda kalması doğru değildir. Zaten son KHK ile Temel
Eğitim Genel Müdürlüğü olarak tek çatı altında toplanan Anaokullarına
sınıf öğretmenlerinin idareci olabilmesinin önü açılmalıdır. Kısacası
bakanlık bu konuda belli bir standart oluşturmalıdır.
c-)Düz liselerin kademeli bir şekilde kaldırılarak Anadolu Lisesine
dönüştürülmesi ve sınavı kazanamayan öğrencilerin Meslek Liselerine
yönlendirilmesi şeklinde uygulanmak istenen yeni politika danıştayın
hukuki denetimi aşarak yerindelik denetimini andıracak şekilde sınavla
öğrenci alınan okula sınavsız öğretmen atanamaz şeklindeki kararıyla
sekteye uğramıştır. Bakanlığın onlarca hukuk danışmanı varken her
seferinde verdiği kararların yargıdan geri dönmesi düşündürücüdür. Demek
ki çalışmalar çok boyutlu ve bütüncül bir şekilde alt yapısı ve hukuki
sonuçları düşünülmeden yapılmaktadır. Bakanlığın yönetmelik
değişiklikleri konusunda sendikaların ve aynı zamanda idari konularda
danışmanlık görevi bulunan Danıştayın görüşlerini alarak hareket etmesi
hukuksal anlamda elini güçlendirecektir. Bu kapsamda Anadolu sorunu
biran önce çözülmelidir.
d-)İdarecilere rotasyon kavramı 652 sayılı KHK ile düzenlenmiştir.
Ancak KHK de sadece okul müdürlerine rotasyon ifadesi varken normlar
hiyerarşisine göre kanunun ve tüzüğün altında yer alan yönetmelikte
Müdür yardımcılarını da kapsayacak şekilde ele alınması yine hukuksal
tartışmaları beraberinde getirmiş ve yine konu sendikalar tarafından
yargıya taşınmıştır. Bu konuda da önleyici tedbirler alınmazsa yargıdan
gelecek olumsuz haberler yönetici atamalarını Anadolu örneğinde olduğu
gibi olumsuz etkileyecektir.
e-)Kariyer basamakları uygulaması yerinde ve güzel bir uygulama olmakla
birlikte Anayasa mahkemesi tarafından kota uygulaması eşitliğe aykırı
bulunmuş ve bu madde iptal edilmiştir. Ve bu iptal nedeniyle her yıl
yapılması gereken uzman öğretmenlik sınavı sadece bir kere yapılmıştır.
Bu nedenle anayasa mahkemesinin kararı doğrultusunda eşitlik ilkesine
uygun düzenleme yapılıp. Her yıl sınav uygulaması olana kadar ek2 de
geçici madde ile uzman öğretmenlere verilen artı puanın yürütmesi
durdurulmalı. Ve sistem tekrar faal hale geldiğinde yani herkese eşit
bir şekilde uzman öğretmen olma imkanı tanıyan yasal düzenleme yapılıp
mevzuatında belirtildiği gibi her yıl uzman öğretmenlik sınavı yapılmaya
başlandığında artı puan uygulaması devreye girmelidir. Aksi takdirde
uzman öğretmen olma şartlarını taşıyan ama mevzuat düzenlemesi
yapılmadığından dolayı uzman olamayan öğretmenler açısından şuan uzman
olanlara verilen puan haksızlığa neden olacaktır.
f-)Ödül Kavramı sıkıntılı diğer bir konudur. Ödül kavramı ülkemizde
objektif ve nesnel değerlendirmelere tabi bir kavram değildir. Bu
nedenle illa ek 2 de bunun değerlendirilmesi isteniyorsa aynen ceza
verilmesindeki gibi tek tek somut ve nesnel bir şekilde hangi somut
eylem ve davranışların hangi ödülü gerektirdiği açık bir şekilde ortaya
konmalı ve amirin takdiri uygulamasına son verilmelidir. Aksi takdirde
bu ödül kavramı ek 2 yönetici atama forumunda eşitsiz ve öznel bir
değerlendirme olarak vicdanlarda ve kamuoyunda algılanacaktır.
g-)Müdür yetkililik bir atama şekli değildir. Aynen vekaleten yapılan
idarecilik gibi valilik görevlendirmesinden ibarettir. Bu nedenle
aralarında hem sorumluk hem göreve geliş şekli hem de yapılan iş
bakımından fark yoktur. Kaldı ki müdür yetkililik öğrenci ve öğretmen
sayısı az olan okullarda yapılan bir valilik görevlendirmesidir. Müdür
vekilliği veya diğer yönetici kademelerinde yapılan görevlendirmeler ise
öğrenci ve öğretmen sayısı bakımından çok daha büyük okullarda olmakta
dolayısıyla iş yoğunluğu ve sorumluluk anlamında vekâleten müdürlük
müdür yetkilikten daha ağır sorumluluk ve iş yoğunluğu yaşamaktadır.
Ayrıca müdür yetkililik sadece sınıf öğretmenlerine özgü bir
uygulamayken vekaleten müdürlük ve diğer kademelerdeki görevlendirmeler
tüm branşlara aittir yani daha genel bir uygulamadır. Bu nedenle eğer
müdür yetkililik ek 2 de artı puan alıyorsa diğeri de almalı ya da en
azından ikisi de almamalıdır.
Ahmet GÜNGÖR - Memurlar.biz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder