Araştırmalar, öğrenci başarısının yüzde 50’sinin genetik mirasa, yüzde
30’unun ise öğretmen niteliğine bağlı olduğunu gösteriyor. Geriye kalan
yüzde 20 ise diğer fakörler arasında paylaşılıyor. Öğrencileri
kategorilere ayıran, başarılı ya da başarısız diye etiketleyen öğretmen
modeli gerilerde kaldı. İşte bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen
yetiştirme sistemini de değiştirmeye hazırlanıyor.
Bilgi
çağında eğitimin tanımı değişti. Artık yeni okul yapıları ve yeni nesil
öğretmenlik konuşuluyor. Çocuk ve gençlere en iyi eğitimi verecek
niteliklere sahip öğretmenleri yetiştirmek için Milli Eğitim Bakanlığı
ve öğretmen örgütleri farklı çalışmalar yapıyor. Öğrencileri
geliştirecek, bilgi, beceri ve erdemle eğitecek, toplumsal gelişime
katkı sağlayacak öğretmenler için onları yetiştiren eğitim kurumları da
sorgulanıyor.
Milli
Eğitim Bakanlığı’nın 18-20 Kasım 2011 tarihleri arasında düzenlediği
Ulusal Öğretmen Staretjisi Çalıştayı’nda bu konuda ilk adım atıldı.
300’e yakın katılımcı, gelecek nesli yetiştirecek öğretmenlerin aslında
kaderini belirledi. Bu çalıştayda sokaklarda sesini duyurmaya çalışan
atanamayan öğretmenler, yükseköğretim politikaları ve yeterlilik temeli
olmayan öğretmen yetiştirme programı tartışıldı. Şu anda öğretmenlik
mesleğinin yetiştirmeden kariyer sistemine, yeterlilikten ekonomik
doygunluğa kadar birçok sorunu var.
Dünyada
olduğu gibi ülkemizde de öğretmen yetiştiren kurumların zamana ayak
uydurduğunu söylemek biraz zor. Yaratıcı, eleştiren, düşünen,
sorgulayan, özgür öğrenciler isterken, onları yetiştirenlerin de mercek
altına alındığı günümüzde teknolojiye hakim, iletişim kabiliyeti yüksek,
yaratıcı öğretmenler için yeni projeler geliştiriliyor.
Geleneksel
bakış açısı yerine değişimi okuyan, sürekli gelişen, empati kuran,
etkili iletişimi olan, problem çözen, liderlik becerilerine sahip
öğretmenler aranmaya başlandı. Günümüzde entelektüel yönden gelişmiş,
estetik duygusu olan ve gücünü yetkisinden değil yarattığı etkiden alan
bu yeni öğretmen modelinde mesleki saygınlık ve statü, toplumsal ve
kültürel değerlerin ötesinde liderik becerilerine bakılıyor.
Öğretmenliğe talep fazla
Son
10 yılda eğitim fakültelerinin sayısı 54’ten 75’e yükseldi. Öğrenci
sayısı 151 binden 200 bine çıktı. Eğitim fakülteleri, fen-edebiyat ile
iktisadi ve idari bilimlerden sonra en fazla öğrenci alan yükseköğretim
kurumları haline geldi. Bazı eğitim fakülteleri ya da bölümlerinde bu
sayı 100’ü aşıyor. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı mühendislik
fakültelerinde 35, fen-edebiyat fakültelerinde ise 9.
KPSS en önemli sorun
KPSS
nedeniyle özellikle fakültelerin son sınıflarında öğrenciler liselerde
olduğu gibi sınava hazırlanıyor ve dersler amaca uygun olarak
yapılamıyor. Buna rağmen her yıl mezun olan 50 bin civarındaki öğretmen
adayı, atanmayı olağan bir hak olarak görüp, atanamama halinde hayal
kırıklığı yaşıyor. Türkiye’de kamu personeli istihdamının en büyük
kısmını gerçekleştirmesine rağmen öğretmen eğitimi programlarının
mezunları arasındaki işsizlik oranı giderek artıyor.
Öğretmenlik
için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvuranların sayısı 2011 yılında 264
bine yükseldi. Son yıllardaki yıllık istihdam ortalaması 30 bine
yaklaşmasına rağmen, öğretmenlik programları ve diğer yükseköğretim
kurumları mezunları bu alanda yeterince iş bulamıyorlar. Türkiye’nin
öğretmen eğitimi alanında 10-15 yıldan bu yana yeterli yatırımı
yapmadığı, buna karşılık sağlıksız ve dengesiz bir büyümeyle çeşitli
güçlüklerle karşı karşıya kaldığı ortada.
Sorunları saymakla bitmiyor...
Türkiye’nin
dört bir yanında büyük bir sevgi bağıyla görevini yapan öğretmenlerin
sorunları da çok. Onları temsil eden Eğitim-Bir-Sen, Eğitim-İş, Türk
Eğitim-Sen, Demokrat Eğitimciler Sendikası başkanlarının ilettiği
sorunlar şöyle:
•
Eşit işe eşit ücret kanunu çıkarıldı, öğretmenler bu kanun kapsamına
alınmadı. Öğretmenler kendilerini üvey evlat gibi hissediyorlar. Azim,
şevk ve motivasyonlarında düşüş yaşandı.
• Türkiye genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çok fazla.
• Hala sobayla ısıtılan sınıflar var ve birleştirilmiş sınıf uygulaması devam ediyor.
• 350 bin civarında ataması yapılmayan öğretmen var. Bu sorun kangren haline geldi.
•
Avrupa Birliği’ne üye, hatta aday ülkelerde öğretmenlerin siyaset hakkı
var. Gelişmiş, çağdaş demokrasi ve siyaset için öğretmenlere siyaset ve
grev hakkı verilmeli.
• Ücretli öğretmenler çok düşük maaşlarla çalışıyor. Sosyal güvenceleri yok, sendikalı olamıyorlar.
• Dersane öğretmenleri arasında asgari ücretle çalışanlar var.
•
Resim, müzik gibi sanat öğretmenleri idareci olamıyor, ders sayıları
giderek azaltılıyor, iki okula bir resim ve müzik öğretmeni düşüyor.
• Okullarda öğretmenlerin sadece bir odası var. Her birinin ayrı çalışma ofisi ve bilgisayarı, interneti olmalı.
• OECD ülkelerinde öğretmenlerin yıllık çalışma saatleri 1652 saat, Türkiye’de 1840 saat.
•
Bütün kamu çalışanlarının lojmanları ve işe gidip gelmeleri için
servisleri var ama öğretmenlerin ne lojmanı ne de servisleri var. En
azından yol masrafları karşılanmalı.
• Öğretmenler kendi çalıştıkları okula çocuklarını kayıt ettiremiyorlar, bu durum da onları olumsuz etkiliyor.
• Okullar engelli öğretmen ve öğrenciler dikkate alınarak planlanmıyor, bu durum eğitim ve öğretimi olumsuz etkiliyor.
Ömer Dinçer (Milli Eğitim Bakanı):
Eğitimin temel öğesi, çekirdeği öğretmenlerdir. Derslik sayımız, maddi
kaynaklarımız, bilgi ve teknolojik alt yapımız ne olursa olsun eğitimin
başarısını belirleyen en kritik faktör yine öğretmendir. Bir taraftan
derslik sayımızı arttırmaya, teknolojik alt yapıyı iyileştirmeye
çalışırken öğretmenin mesleğini icra etmesi ve mesleki gelişimi ile
ilgili tedbirler almanın da üzerinde duruyoruz.
Öğretmen yetiştiren kurumlar gözden geçirilmeli:
Bugün öğretmenlerin yetiştirilmesi ile ilgili eğitim programları,
üniversitelerimizdeki diğer eğitim programlarından farklı bir nitelik
taşımıyor. Diğer mesleklere eleman nasıl yetiştiriliyorsa öğretmenler de
öyle, özel bir önem atfedilmeden aynı şekilde yetiştiriliyor.
Öğretmenlerimizin seçim sürecinde de istisnai bir yapı ile bu süreç
geliştirilmiyor. Ayrıca öğretmenler mesleğini icra ederken çok özel ve
istisnai muamaleye tabi tutulmuyor. O zaman bu sürecin hepsi
rutinleşmiş, sıradan hale gelmişse öğretmenlerin istisnai olduğunu, bu
mesleğin mutena bir meslek olduğunu iddia etmek olur mu? Öğretmenliği
tekrar kendi konumuna oturtmamız lazım. Bunun için öğretmen yetiştiren
fakültelere giriş yeniden gözden geçirilmeli ve farklılaştırılmalı.
Böylece öğretmen olmak isteyen insanların bu ülkenin en kabiliyetli, en
başarılı ve duygusal açıdan da güçlü ve idealist olanların yöneldiği bir
meslek olarak ortaya temayüz etmesini sağlamak lazım.
Stajlar itina ile yapılmıyor:
Fakülteden mezun olanların hemen öğretmenlik mesleğine yönelmeleri
bence yetersiz olabilir. Fakültede okurken adayların stajlarını çok iyi
yapması ve pratiklerini okullarda çok başarılı, tecrübeli
öğretmenlerimizden belki de en az bir yıl süreyle fiili olarak alması
lazım. Bugün stajlar o kadar itina ile yapılmıyor. Onun için eğer
gerekiyorsa eğitim fakültelerinin eğitim süreleri uzatılabilir. Ancak,
bunun karar vericisi YÖK ve üniversitelerdir. Ama ben okullarımızda bir
yıl boyunca sınıfta yine belirli bir tecrübeli öğretmenin nezaretinde
olmaksızın staj yapmamış çocuğumuzun öğretmen olarak işe başlamasını
doğru bulmuyorum.
Öğretmenlik rutinden kurtarılmalı:
Milli Eğitim Bakanlığı’na veya herhangi bir özel kuruma öğretmen olarak
seçilen adayların öğretmenlik ünvanını almadan önce de iyi bir
denemeden, adaylık sürecinden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Öğretmenlik mesleğinin bir kişinin 30 yıl boyunca rutin bir şekilde icra
ettiği meslek olmaktan çıkarılması gerekir. Öğretmenlerimizin büyük
bölümü bir kuruma giriyor, bazen kurumunu değiştiriyor, bazen kalıyor.
Ama emekli olana kadar rutin olarak ders veriyor. Bu ne kadar sıkıcı, ne
kadar insanın ruhuna aykırı bir şey. Halbuki o insanın mesleki
hayatının belirli safhalarında farklılaştığını görmek, onu kıdemi
arttıkça itibarını arttıran, saygınlığını pekiştiren bir mekanizma
kurmak çok önemli. Motivasyon dediğimiz şey herkesin maaşıyla irtibatlı
hale gelmişse iyi değil. Aslında diğer alanlardaki yetersizliklerin
çaresiz şekilde maddi olarak telafi edilmesi beklentisiyle alakalıdır bu
durum.
Prof. Dr. Mustafa Özcan (Rhode Island College öğretim üyesi):
Eğitim, herkesin yapabileceği bir iş değil, bu iş için özel olarak
yetiştirilmiş öğretmenlerin yapabileceği özel bir meslektir. Giderek
ailenin görev ve sorumluluklarını üstlenmeye başlayan okullar, her
toplumsal kesimden öğrencinin gelişebildiği, öğrenebildiği, kendini
rahatça ifade edebildiği, güvenli ve seven ortamlar olmalı. Öğretmenler
de, bilgi, beceri, sevgi ve erdemin kaynağı ve örneği olmalı. Bu anlamda
öğretmenlik bu mesleği bilen ve seven insanların yapabileceği özel bir
eğitim gerektiren kendine özgü ve fedakarlık isteyen bir iştir.
Öğretmenliği
diğer mesleklerden ayıran temel özellikler vardır. Nerede ve hangi
ortamda olursa olsun yetişkin bir insan kendisini kötü insanlardan,
zararlı yiyeceklerden, maddelerden ve olaylardan koruyabilir, kendi
çıkarı ve gelceği için en iyi kararı verebilir.
Öğretmenle
çocuk arasındaki ilişki ve etkileşim diğer bütün mesleklerden farklı,
uzun süreli ve çok boyutlu. Özellikle de modern toplumda, öğretmen ve
öğrenci arasındaki ilişki ve etkileşim bütün zamanlardan daha uzun ve
yoğun yaşanıyor, hem çocuğun birey olarak gelişim, hem de toplumun
geleceği için hayati bir anlam kazanıyor.
Bir
okulu başarılı veya başarısız kılan, öğrencilerin bireysel
yeteneklerini geliştirmelerini, kendilerine, ulusa ve insanlığa faydalı
bilgi, beceri ve değerlerle yetişmelerini sağlayan en önemli güç
öğretmenlerdir.
TED Yayınlarından çıkan ’Bilgi Çağında Öğretmen:
Eğitimi, Nitelikleri ve Gücü Bir Reform Önerisi’ adlı kitabımda
dünyadaki özellikle de Amerika’daki en başarılı öğretmen eğitimi
programlarını inceledim. ’Okulda üniversite’ olarak isimlendirdiğim bir
öğretmen eğitimi modelinde öğretmen eğitiminin üniversite binalarında
değil, öğretmenlerin işyeri ortamı olan okullarda verilmesini
gerektiriyor. Bu modelle uluslararası standartlarda en iyi öğretmenleri
yetiştireceğimize ve öğretmen eğitiminde bir Türkiye markası
yaratacağımıza inanıyorum.
Kaynak: Memurlar7.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder