Birde Öğretmenleri Dinleseydiniz !

Türkiye'nin Eğitim sistemi sil baştan değişiyor, Eğitimin neferleri öğretmenlerimiz dışında herkes fikir beyan edebiliyor... Öğretmenlerimizin fikirlerini siz dinlemediniz ama Kamudanhaber sitesi olarak biz gündeme getirelim dedik.. İşte öğretmenlerimiz tarafından gönderilen eleştiri ve önerilerin yer aldığı dosya...
Kesintili, kesintisiz, kredili, 5+3(+3 ilkokuldan sonraki dönemde devam edilen Anadolu Lisesi, İmam Hatip Liseleri vb.), OKS’li, ÖSS’li, SBS’li vb. derken eğitim sistemimiz yeni bir değişikliğin arifesinde. Başlıktaki görülmesini amaçladığım kinayeli söyleyişten yola çıkarsak eğitim camiası bu eğitim model[ler]ine sadece uzaktan baktı[rıldı]. Sistemlerin inşacıları belki şöyle düşündü: Kanunu yaparız hâkim onunla yargılar, ihale kurumu ona göre ihale düzenler, sağlık personeli ona göre teşkilatlanır. Hızlı bir bakışla doğru bir yargı olsa da işin teknik yönüne girildiğinde genel olarak kanun yapıcının kanunları hiç de “yaparım olur” mantığıyla ele almadığı, komisyon ve alt komisyonlar vasıtasıyla ve kanun içeriğini ilgilendiren konularda, ilgili mercilerden en azından teknik destek alarak kanun yaptığı görülecektir. Yeni eğitim kanununda da kısmen uygulanan bu yöntem doğru olandır. Ancak burada “kısmen” kelimesi üzerine birkaç kelam etmekte fayda mülahaza ediyorum.
Yeni eğitim sistemiyle ilgili tartışmaların başlaması takriben şubat ayının sonlarına doğru gerçekleşmiştir. Yani önümüzde üç haftalık bir mesele bulunmakta. Tüm toplumu derinden etkileyecek bir konunun üç haftalık bir sürede görüşülüp hızla yasalaşması yukarıda andığımız “kısmen” ifadesini haklı kılmaktadır. Her ne kadar eğitim sendikaları görüşlerini bildirmiş olsa bile sendikalar da kendi teşkilatlarından görüş alma fırsatı olmadan tezlerini öne sürmek zorunda kalmışlardır. Peki, eğitim camiası derdini nasıl anlatabilir, görüşünü ne şekilde ortaya koyabilirdi? Eğitim sisteminin içerisinde yer alan öğretmenlerimiz sendikalar ve eğitim denetmenlerimizin oluşturacağı raporlara katkı yapmak yoluyla sürece dâhil edilebilirdi. Burada pek dillendirilmeyen ama söylenmesi gereken bir şey var: Hem eğitimci olmaları hem de eğitim sisteminin içerisinde “gözlemci” olmaları dolayısıyla eğitim denetmenlerine de söz hakkı tanınmalıydı kanaatindeyim. Sendikaların, Milli Eğitim Müdürlüklerinin ve Eğitim Denetmenlerinin öğretmenlerin görüşlerini de alarak raporlarını hazırlamaları üç, dört hafta içerisinde mümkün olabilirdi. Sürece dâhil edilen personelin, kendi istediği şekliyle kanun çıkmasa bile, hem konu hakkında geniş bilgisi olacak hem de eğitim camiası söz sahibi olmanın verdiği huzur ve güveni yaşayacaktı. Son zamanlarda dillerden düşmeyen katılımcı demokrasi de tam da buna işaret eder. Birey, kendi hakkındaki kararlara bizzat müdahildir. Bu, istediğimiz olsun ya da olmasın yapılanların onaylanmasını doğurur. Ayrıca pedagog, eğitim yönetimi uzmanı gibi alanında uzmanlaşmış kişilerin görüşlerine de başvurup yasa koyucu tarafından analitik düşünceyle ve olasılıkları hesaplayarak sentezleyip mükemmel olmasa da mükemmele yakın bir eğitim sistemi kurgulamak yaklaşık üç ay içerisinde mümkün olabilecekti[r].
Eğitim sisteminden neleri bekliyoruz, neler değişsin, neler kalsın? Öncelikle “kademeli” sistem uygulaması hem pedagojik hem de ülke şartlarına daha uygundur. Kesintisiz eğitim yerine kademeli eğitim uygulanması yerinde bir karardır. Çocuğu tek düze ve ne ailesinin, ne öğretmeninin ne de kendinin tercihlerine müdahil ol[a]madığı 8 yıllık kesintisiz bir eğitim sürecine dâhil etmek insani gerekçelerden uzaktır. İnsan “birey” olarak var olacaksa aile, öğretmen ve bizatihi kendisi kararlarını alabilme özgürlüğüne sahip olmalıdır. O yaşta çocuk karar alamaz, aile ve öğretmenin yönlendirmesine tabi olur demek aile ve öğretmene güvenmemektir. Otuz yaşındaki bir kişi bile önemli bir karar verirken bireysel hareket etmekten kaçınır. Eşiyle, ana-babasıyla, arkadaşlarıyla görüşür. Hiç kimseye sormadan araba dahi al[a]mazken çocuklarımız bizlere sormadan mı geleceklerini belirleyecek? Bu beklenti ütopik ötesidir. Kendi çocuğumuzun, öğrencilerimizin kararlarında etkin olmamız neden çapraşık ve yanlış görünür anlamakta zorlanıyorum. Elbette ki çocuklarımız ve gençlerimizle onların geleceği ile ilgili ortak kararlar alacağız. Bu 11 yaşında da olsa böyledir, 14 yaşında da olsa böyledir. Eğer ki suiistimal olacaksa, yanlış yönlendirme olacaksa 11 yaşında da olur, 14 yaşında da olur. Su-i misal emsal olmaz.
Eğitimin kesintili-kesintisiz olması temel meselesinin ardından içerikle ilgili farklı çıkarımlar elbette mümkündür. Değinmeye çalışalım:
1- 4+4+4 mü, 1+4+4+4 mü, 5+3+4 mü? İçerikle doğrudan ilgili olmasa da eğitimin “niceliğini” etkileyecek önemli bir karar aşaması onun kademelendirilme şekliyle ilgilidir. Her birisinin kendi içerisinde artı ve eksileri vardır. Değerlendirilip eksik olanın eksikleri de mümkün olduğunca giderildikten sonra eskilerin ifadesiyle “efradını cami ağyarını mani” bir kanun maddesi çıkarılabilir. 4+4+4’te sınıf öğretmenlerinin norm ve tayin durumu pek net değildir. Öğretmeni mağdur ederek başlayacağınız sistem küskünler ordusu oluşturacak, sonuçta gönülsüz eğitimcilerle işler bir yere kadar yürüyecek ama asla istediğimiz yere kadar ilerlemeyecektir. Kanunla olmasa bile Milli Eğitim kanalıyla konu açıklığa kavuşturulup biz kanun sonrası şunları şunları yaparak öğretmenimizi mağdur etmeyeceğiz denebilir. Aynı 4+4+4’ün artısı ise 5. sınıftan itibaren branşlaşmak, öğrenciyi geç kalmadan müfredatın detaylıca içerisine sokmaktır. Sınıf öğretmeni arkadaşlarım ne kadar istese de konuların çokluğu, dağılımı ve bazı derslere zaten branş öğretmenlerinin girmesi bunu pek mümkün kıl[a]mamaktadır. 5+3+4’te sınıf öğretmenlerinin sisteme sıkıntısız adaptasyonu, var olan ve belleğimizde yeri edinen ilkokul kültürünün devam edecek olması, müfredatta çaplı değişiklikler yapma zorunluluğu olmaması artı durumlardır. Ancak burada da az önce belirttiğimiz branşlaşmanın gecikmesi bir handikap olarak görülmektedir.
2- +1 yani okul öncesi eğitim meselesi. Ülke gerçekliği elvermediği için yasaya anasınıfı zorunluğu koymak mümkün görünmemektedir. Olur olmaz yerlerin mecburiyetten anasınıfı yapıldığı, fiziki ortamın %60 yetersiz olduğu bir okul yapılaşmasında anasınıfları mevcut haliyle devam edip zorunlu olmamalıdır. Kanunda yer almaması isabetli olmakla birlikte anasınıfları öğrenci gelişimi ve sosyalleşmesi açısından elzemdir ve kanunda bir tarih konup (mesela 2017) bu tarihe kadar çalışmaların bitirilerek +1 mecburi eğitimin getirileceği vurgulanabilir.
3- Meslek okullarının ortaokul bölümleri açılarak mesleki yönlendirme ikinci kademede başlatılmalıdır. Yukarıda kesintili-kesintisiz bahsinde de vurguladığımız gibi yaşın erken ya da geç olması pek anlamlı değildir. Ancak burada üç husus önemli: a) Ortaokulda çocuğu işçi konumuna indirgeyecek eğitim müfredatından kaçınılmalı, akademik eğitimle birlikte mesleki eğitim verilmelidir. İsteyen öğrenci lisede tekrar mesleki eğitimden çıkabilmelidir(mevcut haliyle yasada bunu engelleyici bir hüküm de yoktur). Lisede mesleki eğitimin ağırlığı artırılmalıdır. Ancak mesleki eğitimi bitiren sadece o meslekte ilerleyebilir anlayışı olmamalı bu öğrencilerin akademik eğitimlerini zora sokacak katsayı vb. uygulamalardan kaçınılmalıdır. b) Meslek okullarının orta kısmı ile lise kısmı kesinlikle ayrı yapılandırılmalı, binaları ayrı olmalıdır. Aksi durumda 11 yaşındaki çocukla 17 yaşındaki delikanlının aynı ortamda bulunması hasebiyle çeşitli sıkıntılar çıkma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. 8 yıllık kesintisizde yaşadıklarımızın(çeteleşme, büyüklerin küçüklere tacizi, oyun alanı işgali vb.) çok daha kötüsü meslek okullarında vuku bulabilecektir.
4- Lise ve üniversiteye girişte not katkılı sınav sistemi devam ettirilmelidir. Sadece nota endeksli bir sistem yeterli ve adil olmayacaktır. Öğretmenlerimiz yönlendirme ve baskıya açık olacaklar bu da onları sıkıntıya sokacaktır. Ancak notların ağırlığı mutlaka korunmalıdır.
5- Kademeli eğitimde kız çocuklarının durumu ve eğitimden kopmalar. Böyle bir savı destekleyecek argümanın mevcut olmadığı açıktır. Bu, söylemden öteye gitmeyecek bir tespittir. Eğitim şimdiki haliyle zorunlu olduğu, masrafların devlet tarafından karşılandığı, ulaşım olmayan yerlerde taşımanın devlet tarafından ücretsiz gerçekleştirildiği, maddi yetersizliği olan öğrenci ailelerine okula devam etme esasına dayalı nakdi yardım yapıldığı göz önüne alındığında ve bu yasayla birlikte tüm bunların devam edeceği düşünüldüğünde kız çocuklarının okula gönderilmemesi ya da 3. dört yılda okuldan kopmaların olacağı öngörüsü gerçeklerle pek bağdaşmamaktadır. Bir ihtimal öğrencilerin 3. dört yılda okulda eğitim yerine Açıköğretimi tercih edecekleri öngörülebilir. Bu bir sorun değildir zira %65’lerde olan ortaöğretim okullaşma oranımız zorunlu olup %95’lere çıktığında Açıköğretimi tercih edenlerin oranı %25-30’larda olsa bile mevcut durum korunacaktır. Ayrıca okulda öğretimine devam etmek istemeyen 15-16 yaşındaki bir genci zorla bir binanın içerisinde tutmak zaten başlı başına bir sorun ve sağlıksız bir yapılanma olacaktır. Devletin bu konuda bir açık kapı bırakması en doğru olandır.
6- Birleştirilmiş sınıflar ve köy okulları meselesi. Köy okullarının açılması ve birleştirilmiş sınıfların daha aktif işlemesi düşüncesi yasada yer almasa da süreç bunu getirecektir. Burada asıl unutulan Anadolu coğrafyasında birleştirilmiş sınıf uygulamalarının zaten devam ettiği, kapalı okulların neredeyse bulunmadığıdır(kapananlar da öğrenci yetersizliği nedeniyle 3-5 öğrencisi olduğu için). Bilinenin aksine 4+4 sistemi uygulanırsa bu okulların da açılma yerine kapanma ihtimali doğacaktır. Zira çoğu birleştirilmiş sınıfta 5. sınıflar eğitimlerine devam etmekteydi. Bu öğrencileri ortaokullara taşıdığınız vakit bu okullardan bir kısmının mevcudu 10 öğrencinin altına düşecek ve okullar kapanmak zorunda kalacaktır. Üzülerek müşahede etmekteyim ki merkezi yapı çoğunlukla bu durumdan habersizdir. Bu tezimin tersi olsa bile birleştirilmiş sınıfları aktif hale getirmek ne kadar doğrudur tartışılmalıdır. Bir öğretmeni, özellikle de mesleğe yeni başlamış bir öğretmeni 4 ayrı sınıfla baş başa bırakmak, hepsine birer ikişer saat ders anlat demek ne kadar hakkaniyete sığar, hem öğretmen hem de öğrenci açısından. Birleştirilmiş sınıfların faydalarını anlatan kitapçıklar göndermek(gözlerimle görüp incelemesem asla inanmazdım) çözüm de değildir etik de değildir. Bir ihtimal çok zeki öğrencilerin üst sınıfların bilgilerini dinleyerek kendini geliştirmesi mümkün görünmekle birlikte, diğer öğrenciler ne olacaktır? Birleştirilmiş sınıf uygulaması ülke şartlarına göre mecburi olduğu için mümkün olduğunca 2+2(1,2-3,4 sınıflar) şeklinde yapılandırılmalıdır. Ayrıca dağ başında bir çok sınıfı birlikte okutmaya çalışan öğretmenlerimizin özlük haklarına diğer öğretmenlerden farklı olarak artı iyileştirmeler yapılmalıdır.
7- Okula başlama yaşının 6 olması pedagojik olarak da kişisel gözlemlerimize göre de doğru değildir. Kişisel bir örnek vermek gerekirse kendi çocuğum aralık ayı doğumludur ve yasada bu madde kabul edilirse seneye yani 57 aylıkken okula gitmek durumunda kalacaktır. Eşim sınıf öğretmenidir ve bu sene 1. sınıfları okutuyor. Oğlumuzun seneye okula gitmesinin bilişsel ve kas gelişimi açısında mümkün olmadığını düşünmekte. Çocuğumuzun sayıları az çok tanıdığını, anlamlı çizimler yapabildiğini, bir ton kâğıt ve kalemle evde farklı çalışmalar gerçekleştirdiğimizi göz önüne getirdiğinizde çocuğumuzun 1. sınıfı kaldıramayacağını düşünüyorsak ülke şartlarında(veli eğitimi, çocuğun beslenmesi vs.) 60 ay uygulamasının doğru bir sınıflandırma olmadığı açığa çıkacaktır. Bunun yerine Sayın Doğan CEYLAN’ın da teklif ettiği şekliyle eylül ayı temel alınarak 66 ayını tamamlayan çocukların eğitime başlaması daha doğru olacaktır.
8- İlkokul ile ortaokul isimlendirmesi doğru bir adlandırmadır. Eğer ki kademelendirme yapılacak mutlaka bu tanımlamanın da yapılması gerekiyordu. Ancak bu sadece isimlerin ayrışmasıyla kalmamalı okul binaları da mutlaka ayrı yapılandırılmalı. Yasadaki imkân ve şartlara göre birinci ve ikinci kademelerin birlikte kurulabileceği hükmünün istisna olduğu vurgulanmalıdır. Burada il ve ilçe okullarında sorun olmayacağı köy-kasaba okullarında sıkıntı çıkabileceği görülmektedir. Bu okullarda da mümkün olduğunca birinci kademe ile ikinci kademe derslik katlarının, yönlerinin farklı olması tarzında bir içerik yasaya konmalıdır.
9- İlköğretim ikinci kademede seçmeli derslerin sayısı artırılarak, ihtiyaç ve okulun fiziki yeterliliği de göz önünde bulundurularak seçmeli derslerin afaki değil bizzat veli ve öğrencinin katılımıyla seçilmesi sağlanmalıdır. Okullarda eğitim-öğretimin başlamasına 3 hafta kala gerekli duyurular yapılıp her sınıf için seçmeli ders havuzundan 2 ayrı dersi seçme hakkı verilebilir. Velilerin dilekçeyle başvurusunun ardından en fazla istenen iki ayrı ders seçmeli ders olur. Bazı velilerin istemeyeceği göz önüne alınarak bu dersler notla ilişkilendirilmez. Gerekli durumda velinin başvurusuyla bu öğrenciler için okulda bulunmak ve sadece istenmeyen seçmeli dersin saati olması kaydıyla ders devam zorunluluğu kaldırılabilir.
10- Sistemin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan fiziki altyapı ile ilgili öngörüler, teklifler yasada mevcut değildir. Sınıf mevcutlarının fazlalığı ile ilgili alınacak sınırlamalar(26 öğrenci gibi), tedbirler de bulunmamaktadır. Dönüşüm sırasında ortaya çıkabilecek bu sorunun göz ardı edildiği görülmektedir. Yasaya, Milli Eğitim Bakanlığı şu, şu şartları oluşturmakla mükelleftir tarzı yürütmeyi zorlayıcı tedbirlerin yer aldığı bir madde çözüm olabilir. Eğer böyle bir ibarenin yer alması teknik olarak mümkün değilse Hükümet kanadının bu konuda hızlı bir çözüm üreterek yeni bir proje, program, teşvik vs. ortaya koyması eğitim fiziki altyapısının iyileştirilmesi adına bina yapımı, okul ihtiyaçlarının karşılanması vb. hususlar özel bir pekâlâ mümkündür.
11- Uygulama ve öğretmenler. Sürece her ne kadar “çok kısıtlı” dâhil olsalar da uygulamanın yükünü öğretmenlerin çekeceği muhakkaktır. Değişen çağ ve teknolojiye rağmen eğitimin ana ögesi olaya devam eden ve en az bir 50 sene daha devam edeceği aşikâr olan öğretmenlerin yeni sistem konusunda yasa çıkar çıkmaz zaman kaybetmeden bilgilendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu bilgilendirmeye uygulamanın geçiş sürecinde farklı okullara tayin(birçok öğretmenin okulu değişecektir zira ilkokul ve ortaokul binaları ayrışacaktır), norm fazlası olma gibi durumlarda öğretmenlerin ne yapacağı hususu da eklenmeli, geçiş sürecinde takriben 2 yıl öğretmen özlük haklarıyla ilgili yaşanacak sıkıntılarda bakanlık esnek davranmalıdır. Bu noktada bir parantez açmak gerekirse öğretmenlerin kendilerinin eğitimiyle ilgili konulara soğuk baktıkları gibi kamuoyu algısı yanlıştır. Mantıklı ve öğretmen kişisel bilgi birikiminin üzerine çıkabilecek(bazı eğitimlerde alakasız ya da öğretmenin genel olarak bilip uyguladığı şeylerin anlatıldığı bir gerçektir), tanıtım ve içeriğinin yerli yerince ortaya konduğu böyle bir eğitime, eğitimlere öğretmenlerimizin sıcak yaklaşacağı muhakkaktır. Uygulanamayan “lisede kredili sistem” akla geldiğinde öğretmenin eğitimdeki yeri ve onu psikolojik olarak ikna etmenin önemi daha bir ortaya çıkacaktır.
Hatime niyetine: Yeni sistemin eksileri ve artılarıyla farklılıklar getireceği muhakkak. Temennimiz eksilerinin asgari seviyede tutulması, öğrenci, veli ve öğretmenlerimizin sistemin beklenmeden uygulanmasından kaynaklanan mağduriyetler yaşamaması ve de her şey çocuklarımız içinse bu yeniliğin çocuklarımızın 2050’li yıllara daha donanımlı ulaşmasını sağlamasıdır.
 
Alıntı: Kamudanhaber.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EĞİTİM İŞ İLANLARI

Sayfayı Paylaş