Son beş yıl içinde 30 öğretmen
intihar etti. Üniversitelerde öğretim üyelerinin az sayıda da olsa
intiharı söz konusu, mobbing ise hat safhada, KADRO HAKSIZLIKLARI DİZ
BOYU. Utanılacak bir durum. Ancak kim utansın?
Evet, kim utansın?
Merak ediyoruz; Millî Eğitim’i laçkalaştıranlar mı, öğretmenlik
mesleğini sıfıra indirenler mi, yoksa Öğretmenlerimizi, ülkemizde
kadrolu öğretmenler ve ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER olarak farklı muameleye tabi
tutanlar mı?
Nasıl oluyor da sizler şimdi eşitlikten ve haktan bahsediyorsunuz. Ne
kadar eşitiz. Madem aynı işi yapıyoruz nasıl eşitiz. İşimizi yaparken
neden aynı ücreti alamıyoruz. Siz öğretmen açığını kapatacağınızı
söylediniz, fakat hâlâ en az 130 bin öğretmen açığından bahsediyorsunuz.
Bu kadar pişkinliğe pes doğrusu.
İşin doğrusu şu ki, öğretmenlik, artık bizzat Hükümetlerin ve Millî
Eğitim Bakanlarının ısrarla yürüttüğü kasıtlı politikalarıyla
çürütülüyor.
Nasıl mı?
Basitçe şöyle:
Daha önce hiçbir örneği olmayan garip, tuhaf, anlamsız bir sistem icat
edilerek öğretmenler, Norm Kadrolu Öğretmen, Sözleşmeli Öğretmen ve bir
de Ücretli Öğretmen olmak üzere üç ayrı sınıfa taksim olunmuştur. Türk
Eğitim Sen’in mücadelesi sonunda sözleşmeli öğretmenler kadroya alındı.
Ancak öğretmen açığı hala kapatılmadı. 327 bin öğretmenimiz atama
bekliyor.
Bunların içinde sadece norm kadrolu öğretmenler gerçek anlamda öğretmen
statüsündedir; sözleşmeli öğretmenin hiçbir iş teminatı yoktur, ücretli
öğretmen ise kelimenin tam anlamıyla mevsimlik işçi statüsündedir; saati
7.- TL’den en fazla haftada 30 saat ders verme imkânı olan bir ücretli
öğretmenin eline ayda azami 800 TL para geçer.
Bu para ile ne yapacak ücretli öğretmen?
Ya daha az ders verirse ne olacak? Doğrusu, her ücretli öğretmen 30 saat
ders verecek kadar şanslı olamıyor ve bu yüzden ücretli öğretmenleri
aylık ücret tutarı 500- T.L.nin altında kalıyor.
Ya bir de okullar kapanınca ne yapacak?
İşte buyurun size, “dünyanın her yerinde insan topluluklarının en
muhterem ve en fedakâr unsurları” olan öğretmenlerin hâli!
Kadrolu öğretmenlere gelince, bunlar da DEVLET MEMURLARI İÇİNDE EN AZ
MAAŞ ALAN KESİM KONUMUNA GETİRİLDİ. ÖĞRETİM ÜYELERİ İSE ACINACAK HALDE.
Bir Allah’ın kulu çıkıp da ne oluyor diye sormuyor? Milli Eğitim
Bakanının, YÖK’ün ve Rektörlerin umurunda mı?
Sayın Bakan; siz ve üyesi olduğunuz hükümetiniz, bu muhteşem eserinizle
övünebilirsiniz.
Öğretmen ve Akademisyen dediğiniz nedir ki?
Biri ölür, bini gelir; öyle değil mi?
Skandal bu kadarla da bitmiyor:
İşsiz kalan öğretmen sayısı her sene katlanarak artıyor, çünkü
Hükûmet’in açtığı fakültelerden yetişen öğretmenlerin sayısı Bakanlığın
istihdam edeceğinden çok daha fazla; bu vazıyette, durmadan üniversite
açmanın anlamını bilen var mı? Açtınız da ne oldu? Öğretim üyesiz
üniversite mi olur? MİLLİ EĞİTİM BAKANI DAHA YENİ AÇIKLADI 26 BİN 616
ÖĞRETİM ÜYESİ AÇIĞI VAR. Olanlar da, Devlet Üniversitelerinde huzur
kalmadığı ve keyfi uygulamalar hat safhada olduğu için, dahası Yoksulluk
Sınırının altında bir maaşa mahkûm edildikleri için Özel Üniversitelere
geçiyor.
Yine bu kadar da değil, dahası var:
Öğretmenler bir yandan açıkta bekliyor, diğer yandan da öğrenciler ya
öğretmensiz kalıyor ve dersleri boş geçiyor, ya da istiflenmiş
sınıflarda ders yapıyorlar. Üniversitelerin önemli bir kısmı da yetersiz
sayıdaki öğretim üyeleri ile öğretimi sürdürmeye çalışıyor.
Ama Sayın Bakan siz bunlara aldırmayınız efendim; siz bizim
büyüğümüzsünüz, mutlaka bizim gibi fanilerin akıl erdiremeyeceği yüksek
kerametli bildikleriniz vardır.
Hiç şüphe yok ki, Sayın Bakan, siz doğru yoldasınız; canınızı sıkmayınız
efendim, ölenler ölür, kalan sağlar sizindir.
Hiçbir şey yapmayacaksanız, bari bakanlığınızın adından “millî” ve
“eğitim” kelimelerini silip atınız; hiç olmazsa bu çürümüşlük, bu
asaletli kavramların, bizzat kavram olarak kendilerine sirayet etmesin.
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan
Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen
İstanbul İl Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder