Son günlerin günah keçisi oldu öğretmenler. Her gün basın ve kamuoyu
karşısında azarlanmakta, aşağılanmakta ve itibarsızlaştırılmaktadırlar.
Bizler “ Bir harf öğretene kırk yıl köle olan “ bir kültürden geliyoruz. Altının çamura atılsa da altın olarak değerini koruyacağından şüphe
duymuyoruz.
Bir ülkenin felaketinin de, yükselişinin de eğitimden geçtiğini hiç unutmadık. Hal bu iken son zamanlarda başlayan bu linç kampanyasının nedenlerine bir bakış atalım istedik:
Bir ülkenin felaketinin de, yükselişinin de eğitimden geçtiğini hiç unutmadık. Hal bu iken son zamanlarda başlayan bu linç kampanyasının nedenlerine bir bakış atalım istedik:
- Eğitimciler, eğitim sisteminin temel bileşenleridir.
Aydınlanmanın itici gücü, yozlaşmanın ise yılmaz direnişçisidir.
Toplumun geleceğini şekillendiren mimarlardır öğretmenler. Her fırsatta
övündüğümüz genç nüfusumuza, kendisine, ailesine, ülkesine ve milletine
faydalı bireyler olması için yol gösteren birer ilim feneriyiz. Bir ülke
düşünün ki genç ve dinamik nüfusu ile övünecek, genç neslin devamlılığı
için her aileden üç çocuk isteyecek ancak küçük bir eğitim kadrosu
hedefleyecek, öğretmen sayısının fazlalığından şikayet edecek. Genç bir
nüfusun varlığı kadar, bu nüfusun taşıdığı nitelikler de önemlidir. Aksi
takdirde nicel olarak büyük bir topluluk var olsa da , nitelik olarak
katkı sunan, üreten, yetişen ve yetiştiren verimli bir yapı
oluşmayacaktır. Nitelikli ve donanımlı bir nüfusa sahip olmak, eğitim
sistemini ve eğitimcileri yüceltmeyi gerektirse de son zamanlarda tam
tersi uygulamalar ile karşı karşıya kalmaktayız. Her gün karşılaşılan
olumsuz söylemlerin yanı sıra toplumsal statü ve özlük hakları
bakımından bir linç kampanyası başlatılmış durumdadır.
- Bakanlık bürokratları, eğitim sisteminde katılımcılığın,
paydaşlığın, ekip ruhunun önemini vurgularlarken eğitim çalışanlarının
beklenti ve görüşleri yok sayılmaktadır. Eğitim sisteminde bu denli
köklü değişiklikler yapılırken, öğretmenler değişimin dışında tutulmuş,
veliler ise kendilerini bir cevabı olmayan soru havuzunun içerisinde
bulmuşlardır. Katılımcı ve ekip ruhu içeren bir eğitim sistemini
oluşturmak çok mu zordu ? Sistem değişikliğine gidilecekse, bu sistemin
ana hatları çizilebilir, zümre toplantılarında programın içeriğine
yönelik katkılar alınabilir, seminer dönemlerinde bölgesel bazda
çalıştaylar düzenlenerek eğitim programına nihai hali verilebilirdi.
Böylece mutfaktaki aşçıya da kulak verilmiş olurdu. Bir eğitim
programının yazımında, konu üzerinde araştırma ve çalışmalar yapmış
akademisyenlerin katkısı ne kadar önemliyse, o programı sınıflarda
uygulayacak öğretmenlerin de katkısı bir o kadar önemlidir.
Uygulanabilirliği ölçülmemiş ve tartışılmamış bir eğitim sisteminin
uygulanmasında aksaklıklar çıkması kaçınılmazdır. Daha şimdiden cevap
bekleyen pek çok soru oluşmuş, veliler öğrencilerinin geleceğinden
endişe duyar duruma gelmişlerdir. Öğretmenlerin de katkı yaptığı ve
sürece dahil olduğu bir eğitim programını sahiplenmek çok daha kolay
olur, aksaklıkların pek çoğu öngörüler sayesinde giderilebilirdi. Takım
çalışması ve katılımcılık bunu gerektirirdi.
- Son zamanlarda öğrenci merkezli eğitim adı altında, eğitim
sisteminin tüm temel taşlarının yok edilmesi ve öğretmenlerin
işlevsizleştirilmesine yönelik söylemler duymaktayız. Eğitim sisteminin
öğrencilerin beklentilerine cevap veriyor olması elbette kaçınılmaz bir
gerekliliktir. Ancak bunu yaparken öğretmenlerin itibarsızlaştırılması
ve yok sayılması kesinlikle başarının anahtarı olmayacaktır. Her
fırsatta “ Dezavantajları fırsata çevirmelisiniz! “ diyen yetkililere,
öğretmenlerin motivasyon ve beklentilerini de gözönünde bulundurmaları
gerektiğini önemle hatırlatıyoruz.
- Çok beklentileri yoktu aslında eğitimcilerin;
* Maaşlarına % 45 ya da danışman zammı istemediler.
* İki yılda emekli olmak istemediler.
* Bir zamanlar vekil maaşları, muallim maaşlarını geçmezken vekiller ile aynı maaşı talep etmediler.
* Okul önlerinde kendilerine tahsis edilmiş, kirası ve yakıtı devlet bütçesinden karşılanan makam arabaları da istemediler.
* Okul ortamında tartışmasız bir otorite olmayı da talep etmediler.
* Eğitimcilerin istediği sadece memur kesimi içerisinde statülerine
uygun bir gelirdi. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’ nda da yer
aldığı gibi “ Öğretmenlik bir ihtisas mesleğidir.” Bakmayın haftada maaş
karşılığı 15 saat çalışıyor göründüğüne. Evine iş götüren tek memur
kesimidir öğretmenler. Görevleri, yüz-ikiyüz madde ile sıralanamayacak
kadar çoktur. Sınıf içerisinde harcanan efor için kıyas ölçüsü
bulamazsınız. Buna rağmen ek ödeme kararnamesinin dışında tutularak ve
toplu sözleşme masasında itibarsızlaştırılmaya devam edilerek
kendi teşkilatları içerisinde en düşük maaş alan kamu grubu olmaya
mahkum edildiler. Kendilerini doğrudan ilgilendiren ve etkileyen eğitim
sistemindeki değişikliklerde figüran haline getirildiler. Akıllı
tahtalara, tablet pc lere, ücretsiz ders kitaplarına ve dersliklere
bütçenin en büyük payını ayırmakla övünülürken, eğitimcilerin tüm
motivasyon araçları ters yönde işletilmiş, kamuoyu önünde bilinçli bir
linç kampanyası başlatılmıştır. Her ne kadar uzaktan eğitim sunumu yapan
bazı bürokratlar, öğretmenlere çok değer verdiklerini ve öğretmenleri
önemsediklerini belirtseler de; kapalı devre bir sistem içerisinde
bunlar söylenirken, medya ve kamuoyu önünde Başbakan ve Milli Eğitim
Bakanı da dahil olmak üzere ülke yöneticileri tarafından öğretmenlerin
itibarsızlaştırılıyor olması, öğretmenlerimizin tüm şevkini kırmaktadır.
Buradan tüm yetkililere seslenmek istiyoruz:
Okulları istediğiniz şekilde donatın, sistem üzerinde istediğiniz
değişiklikleri yapın, EĞİTİMCİLERİN MUTSUZLUĞU ÜZERİNE BAŞARILI BİR
EĞİTİM SİSTEMİ İNŞA EDEMEZSİNİZ !
Yeni-SEN Yönetim Kurulu
Alıntı: ogretmenler.biz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder