Öğretmene Bonservis ve Sınav…

Eğitimcilerin tatilde oldukları Ağustos ayında yine, yeni tartışmalar ülkemizde öğretmenlerin geleceği hakkında soru işaretleri oluşturdu. Özellikle de BONSERVİS FORMÜLÜ...

 Bir il ve ilçede işe alınan bir öğretmen, başka bir ile gitmeyi düşündüğünde, gitme talebiyle bonservisi kendisine takdim edilerek, işine son verilecek. Gittiği yerde işe alınmasıyla ilgili hiçbir sorumluluk olmayacak. Yerel yönetimde reform yasa tasarısının içinde yer alan bu öneri, medyada yer alarak, yaz aylarının yoğun sınav gündemine rağmen büyük tartışma yarattı. Bir süredir MEB tarafından dile getirilen, öğretmenlerin belirli süreler sonunda sınava alınarak mesleğe devamlarına karar verilmesine paralel bir anlayışla gelen bu önerinin tüm detaylarıyla tartışılması gerekir.


Ülkemizde öğretmenliğin diğer devlet memurluklarına benzer şekilde yaş haddi dolana kadar yapılacak bir meslek gibi algılanması, öğretmenliğin gelişimi önündeki en büyük engellerden birisi. Bu yüzyılda özellikle bilginin yenilenme hızı ve her meslek erbabının bir yaşam boyu öğrenen olmasının gerekliliği göz önüne alındığında, emekliliği garanti bir mesleğin de olmayacağı oldukça açık. MIT inovasyon merkezi direktörü Bill Aulett, Özyeğin Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında şöyle diyordu: “No job is forever!” (Hiçbir iş/meslek sonsuz değildir!) Bildiğimiz sonsuz devam edecek gibi görünen mesleklerin (doktorluk, mimarlık, öğretmenlik vb.) son yirmi yılda geçirdikleri değişimi incelersek, kolaylıkla görebiliriz ki, yirmi yıl önceki mesleklerle aynı olan neredeyse sadece isimleri… Bu konuda belki de en az değişen veya en düşük hızla değişen yine öğretmenlik. Bu nedenle belki de öğretmenlik mesleğinin değişim ve gelişimini zorlayacak adımlar atmak gerekli. Acaba tartışma gündeminde olan konular bu anlamda işe yarar mı?


Özellikle teknolojide gerçekleşen hızlı değişim, beraberinde toplumların yaşam şeklini değiştirirken, okulun veya eğitimin halen buna direnebilmesi ne kadar mümkün olabilecek? Toplum hayatı bu yüzyılda yönetim biçimleri ve sınırlara kadar hızla değişirken ve belki de insanlık tarihi için çok önemli kırılmaların büyük bir hızla yaşandığı günlerde, mesleğimizin yapısının bundan etkilenmemesi mümkün değil bence.
Daha demokratik bir toplum hayatını inşa etmeye çalışan insanlık, elbette bunu okullarında şekillendirmeli. Diğer yandan bir milyona yaklaşan personel yapısı ile MEB proaktif, sorun çözücü ve yenilikçi olmakta elbette zorlanacak.


Bir başka önemli nokta da MEB’in öğretmenlere belli aralıklarla sınav yapacağını söylemesi. Şöyle düşünelim; beş yıl boyunca okulda performans göstermeyen bir öğretmen, sınav yılında bir dershane yardımıyla sınavdan iyi not aldı ve yeni bir beş yıl daha düşük performansa hak kazandı.

Oysa diğer tarafta günlük olarak hazırlanan ve öğrencilerinin öğrenmesi ve hayata hazırlanmalarında çok büyük katkısı olan bir öğretmen, sınavdan düşük puan alırsa ne olacak? Böyle bir sınavın amaçlanan etkiyi sağlaması bana göre mümkün değil. Bunun yerine her yetişkinin kendi gelişimi ve performansı için sorumluluk üstlenmesini sağlayacak çok değişkenli bir model kurgulanmalıdır.

İhtiyaç duyduğumuz her yerde yeni bir sınav icat etmek yerine öğrenci kazanımlarını, okul genel sonuçlarını, paydaşların katılımını içeren ve sonuç değerlendirme değil, süreç değerlendirme ilkeleriyle yeni bir model kurgulamalı.

Bu konularda özellikle uluslararası değerlendirmelerde iyi sonuçlar alan ülkelerde gördüğümüz ortak paydalar arasında yer alan önemli noktalardan birisi, okulun otonomisi. Bu tartışmalar bizi o noktaya taşıyabilir. Öte yandan sistemin bütünü için daha önceki yazılarımda sözünü ettiğim YOOK -Yaşam için Olumlu Okul Kültürü- oluşturmak için okula otonomi sağlamalıyız.

Okul müdürü, bağımsız okul yönetim kurulları tarafından pozisyona talip olanlar arasından seçilmeli. Bu okul için bir iddia ortaya koymalı ve ona sağlanan otonomi ile öğretmeni de seçmesinde fırsat sağlanmalı. Bir ile milli eğitim müdürü atanan kişilerin kaç tanesi bir iddia ve planla talip oldular? Aday olmalarını sağlayacak, gerçekten o pozisyonun gerektirdiği yeterlilikleri taşıdığını düşünerek talip olanlar arasından seçilecek bir sistem var mı?

Öğretmenlerin ülkenin her tarafında çalışmaya kendi istekleriyle talip olabilmesi için otonomi zorunluluktur. Ülkemizde her üniversite öğrencisi mezun olmak için hazırlanırken özgeçmiş hazırlamayı, mülakatlara hazırlanmayı zorunluluk olarak görürken, öğretmen adayları KPSS sınavlarına hazırlanıp ömür boyu meslek arıyor.


Çocuklarımızı hayata hazırlayan öğretmenlerin neredeyse tamamı, meslek yaşamında bir kez özgeçmişini hazırlamamış! Hiç bir zaman işe girmek için mülakata girmemiş!

Kısacası meslektaşlarımızın bu konuları özgür ve tarafsız bir şekilde, tüm taraflarıyla tartışması gerekir. MEB ise hızla her şeyi yöneten, atayan, değiştiren olmaktan çıkarak; kuralları, standartları belirleyen, bunların gerçekleşmesi için denetim ve akreditasyon yapan bir kurum haline gelmesi gerekli.

Yerel eğitim konseylerinin bağlı olduğu bir ulusal eğitim konseyi aracılığıyla eğitimin tüm paydaşları katılımcı bir demokrasiyi hissetmeli, yaşamalı.


Kayhan Karlı

ÖğrenmeYoldaşı

Alıntı: Memurlar.biz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EĞİTİM İŞ İLANLARI

Sayfayı Paylaş