Dün
akşam facebooktaki şubatçılar grubuna düştü yolum. Şubatçılar, şubat
ayında ya da daha erken bir tarihte ek öğretmen ataması yapılması
gerektiğini savunanların grubu. Kırk binin üzerinde üyesi olan bu grubun
büyük çoğunluğunu ataması yapılmamış öğretmenler oluşturuyor.
Gruptaki
herkesin ayrı bir derdi ayrı bir hikayesi olsa da her hikayenin ortak
bir sonucu var: ataması yapılmayan öğretmenlerin ve ailelerin hüznü… Kimisi 10 yıldır ders çalıştığını keç kez atanmanın sınırından döndüğünü, kimisi daha kolay atanabileceği bir bölümü yeniden
okuduğunu, kimisi günlerce ağladığını, kimisi babasından para istemeye
utandığını artık inşaatlarda çalışmaya başladığını kimisi ücretli
öğretmenlik yaparak idare etmeye çalıştığını anlatıyor. Ücretli
öğretmenlik yapan bazı öğretmenler yerine kadrolu bir öğretmen gelince
mecburen okuldan ayrılıyor ve başka işlerde çalışmaya başlıyor.
Lokantalarda, konfeksiyonlarda, inşaatlarda daha birçok işte çalışmak
zorunda kalıyor öğretmen adayları.
Binlerce öğretmen adayı sosyal medya aracılığıyla örgütlenip seslerini
yetkili ve etkili kişilere duyurabilmenin gayreti içinde. Bunun için
Hataydan Ankaraya yürüme planı da dahil çok çeşitli yollar deneniyor.
Yapılan her eylemin her etkinliğin amacı ortak: 4+4+4 Eğitim
sistemiyle ortaya çıkan öğretmen açığı sorununun ücretli öğretmenlikle
giderilemeyeceği öğretmen adaylarının en çok üzerinde durdukları konu.
Ülkemizde atanmayı bekleyen öğretmenlerin sayısı 250 bini geçmiş durumda. Bu noktaya gelineceği belliydi. Şehrin ekonomisini canlandıracağı düşüncesiyle o şehrin siyasetçileri ve ileri gelenleri vasıtasıyla her şehre eğitim fakültesi, fen edebiyat fakültesi açıldı. Örneğin 10-15 yıl önce birçok üniversiteye Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümleri açıldı. Yine birçok Beden Eğitimi Bölümü 200’er öğrenci aldı, yetmedi ikinci öğretimi açıldı. Hali hazırda yeni öğretmenlik bölümleri açılmaya devam ediyor. Anadolu insanı “burası Türkiye
yarın ne olacağı belli olmaz” ümidiyle dişinden tırnağından
artırdıklarıyla evlatlarını bu üniversitede okuttu. Üniversite
öğrencileri oturdukları semtlerde en kötü evlerde kalmalarına rağmen en
pahalı kirayı ödedi, öğrenciler sayesinde kafe ve lokanta sahipleri ihya
oldu. Ancak gün geldi “yarın ne olacağı belli olmaz” ümidi; hayal
kırıklığına, derin bir acıya dönüştü. Ve mesele gün geçtikçe
kangrenleşiyor. Mesele öğretmen adaylarının daha çok KPSS’ye
çalışmasıyla, farklı iş kollarında şansını denemeleriyle çözülebilecek bir mesele değil.
2023’ü hedefleyen 2071’den bahseden bir Türkiye’de her an her şey olmamalı. Olan ailelere
olan gençlere oluyor. Gözümüzü uzak hedeflere odaklamışken önümüzü de
görmemiz gerekiyor. Aksi takdirde ayağımız her an takılabilir
düşebiliriz.
Ali ÖZDOĞAN
Alıntıdır: Memurlar.biz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder